21 Ekim 2010 Perşembe

Ermenistan izlenimleri...Ahmet Cem Özen*

14-17 Ekim 2010 tarihleri arasında Heinrich Böll Vakfı'nın düzenlemiş olduğu Ani Diyalog Grubu organizasyonu çerçevesinde Ermenistan'daydık. Türkiye'den ve Ermenistan'dan sivil toplum temsilcileri, gazeteciler ve akademisyenler iki ülke arasında tıkanan diplomatik süreci ve devlet dışı aktörlerin neler yapabileceğini tartıştılar.

Ermenistan kişi başına yurtiçi hasılası 2800 dolar olan fakir bir ülke. Ancak toplumsal bir sefalet olduğu da söylenemez. 3.5 milyon nüfuslu ülkede tarımsal alan çok yok; buna karşın hayvancılık daha yaygın. 1.5 milyar dolara yaklaşan ihracatta 1. sırayı Rusya alıyor. Ayrıca hem nükleer santrale sahip olması hem nehirlerin hidroelektrik üretimi hem de Rusya ve İran'dan ucuz petrol ve doğalgaz gelmesi ülkeyi enerji bakımından yeterli bir hale getirmiş.

Halkın yarısı Erivan'da yaşıyor. Binaların yapımında çokça kullanılan tüf taşı yüzünden şehir “Pembe Şehir” olarak da biliniyor. Doğalgaz borularının dışarıda olması korkunç çirkin bir görüntü ortaya çıkarıyor. Buna karşın diaspora Ermenilerinin mali desteğiyle bir kaç parlak yapı ve meydan düzenlemesi yapılmış.
İnsanların 1915 algısı yerli yerinde duruyor ancak Türkiye ve Türklere karşı düşmanca bir yaklaşımla karşılaşmadık. 1915 ile diğer konuları birbirinden ayırabilme yeteneğinin oldukça gelişmiş olduğunu gözlemledik. Daha açık bir ifadeyle Ermenistan'ı açık toplum olma yoluna girmiş olarak gördüm. Henüz atılması gereken çok adım var ama özellikle genç insanlar dünyayla entegre olmaya istekliler. İngilizceleri de kendilerinden önceki kuşaklara göre çok çok daha iyi (Bizde ise genç kuşakların İngilizcesi gitgide geriye gidiyor). Geleceği inşa edecek gençlerin bu durumu oldukça umut verici.

Erivan'ın diğer bölgeleri gibi “Malatya” mahallesinde gezinirken Anadolu'nun herhangi bir şehrinde geziyor havasına bürünmemek elde değil. Damak tadı, sayısız ortak kelimeler, pek çoğunun Anadolu kökenli olmasına dayalı hemşehrilikler ve doğuya özgü yılışıklık/sıcakkanlılık iki ülkenin kültürel olarak yakınlığının kanıtı. İki ülke toplumları siyasi sorunları aştığında akrabasını yıllar sonra bulmuş bir insanın duygusunu yaşayacaktır.

Sınırın Açılması

Türkiye Ermenistan'ın Karabağ'ı işgali nedeniyle 17 yıldır kara sınırını kapalı tutuyor. Buna karşın havayolu açık ve Gürcistan üzerinden de karayolu iletişimi mevcut. Sınırın kapalı kalması insan ve mal trafiğini engelliyor veya diğer bir deyişle maliyetini yükseltiyor. Dolayısıyla sınırın kapalı kalması ekonomik aktivitelerin pahalılaşmasından başka bir pratik sonuç getirmiyor. Sınırın kapalı kalmasından bu yana yaşanan gelişmeler göz önüne alındığında bu durumun Ermenistan üzerinde Karabağ konusunda bağlayıcı bir baskı unsuru olduğu söylenemez.

Otoriter Azeri rejimi geçtiğimiz yıl Türkiye ve Ermenistan arasında imzalanan protokollerin Türkiye tarafından onaylanmasını enerji boru hattı üzerinden şantaj yaparak engellemişti. Türkiye'nin bu sarmaldan çıkması ancak ve ancak Azerbaycan'ın diplomatik tavrını değiştirmeye yönelik bir hücumu ile mümkün olabilir. Yani Azerbaycan üzerine diplomatik baskı ve barış yapacak olgunluğa erişmiş Ermenistan ile protokol sürecinin devamının bir arada yürütülmesi tüm temel sorunların çözülmesi yolunda tek yol gibi görünüyor.

Ermenistan bölgedeki enerji ve ulaşım hatlarında by-pass ediliyor. Bu durum ülkeyi daha da dışa açılmaya ve Türkiye ile yakınlaşmaya zorluyor. Ancak Türkiye için de pek çok fırsat var. Örneğin Ermenistan'da tıp ve sağlık hizmetleri nispeten gelişmiş durumda. Tabi ki bir İstanbul veya Ankara seviyesinde değil ancak insani kalkınma endekslerinde son sıralarda yer alan Kars, Iğdır, Ağrı ve Ardahan gibi şehirlerden Ermenistan'a kapıların açılması halinde çok sayıda hasta yakın olan Ermenistan'a geçerek tedavilerini yaptırabilir.
Yine Ermenistan'da kumarhaneler ve gece kulüpleri belli ölçüde yaygın. Kapıların açılması sınır turizmini ve eğlence sektörünü de hareketlendirecektir. Türkiye'den imalat Ermenistan'dan ise hayvansal ürünler karşılıklı ticaret ile iki ülke ekonomisini büyütecek potansiyel unsurlar olarak göze çarpıyor.

Enerji konusunda ise Ermenistan'da boşa akan nehirler Türkiye için potansiyel enerji kaynağına dönüştürülebilir. Ermenistan'da elektrik enerjisi fazlası var ve Türkiye'ye satması da daha önce gündeme gelmişti. Bölgede Gürcistan ve Azerbaycan'ın dahil olacağı ortak bir enerji politikası bu dört ülkenin de karlı çıkmasını sağlayacaktır. 2001 krizinden bu yana ortalama yüzde 5 büyüyen bir Türkiye'nin enerji ihtiyacı ortadayken bu tip projelere dört elle sarılmalıdır.

İki ülke arasındaki sorunların çözülmesi hiç de zor değil. Ancak arada kültürel bir duvar var: Milliyetçilik. 1999'da rotasını açık topluma kıran Türkiye ile son birkaç yılda bu sürece giren Ermenistan arasındaki kültürel bağlar iyi kullanılırsa kardeşlik yolunu açabilecekken kötü kullanılırsa felakete de dönüşebiliyor. Gezimiz sırasında Türkiye sınırından da gördüğümüz Ani harabelerinin kültürel bir miras olarak değerlendirme imkanı yanında Devlet Bahçeli gibi yoz bir milliyetçilik ile düşmanlık tohumuna malzeme olarak da algılanma potansiyeli bulunuyor.

Kısacası iki ülkenin geleceği Devlet Bahçeli ya da gezi sırasında alışveriş yapan bir arkadaşımıza “Bunun fiyatı 8.000 dram ama sen Türksün sana 10.000 dram” diyen pazarcının yaklaşımında olamaz. İki ülkenin geleceği barış, dostluk ve insan merkezli politikalarla çizilmelidir.

*Ahmet Cem Özen, Tanık Dergisi Koordinatörü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder